Anne ve Çocuk Sağlığı


R’leri söyleyememe ve tedavisi

Çocuğunuz altı yaşına geldi ve henüz “R” harflerini söyleyemiyor yada söylerken oldukça zorlanıyorsa, Amerikan Hastanesi Dil ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Seda Atilla Şahin R harflerini söylemekte zorlanan çocukların bir an önce konuşma terapisi ile tedavi edilmesini, bu sorunun daha fazla ilerlemeden erken yaşlardayken ortadan kaldırılmasını önermektedir. Zira çocuk yaşlarda kazanılan ve ebeveynlerce önemsenmeyip tedavi edilmeyen yanlış dil alışkanlığı devam ettiği sürece çocuğun istikbali için büyük bir mesele olup hem içtimai, hem iş, hem de evlilik hayatını etkileyecektir.


Çocuklar konuşmaya başladıkları andan itibaren damak ve çene koordinasyonu sesleri üretebilmek için gelişmekte ve tüm sesleri repertuvarına eklemektedir. R harfinin sesi ise yaklaşık olarak 6 yaşlarında doğru üretilmesi beklendiği için bu yaşa kadar R’leri söylemede sorun yaşayan çocukların bir an evvel terapiye başlaması gerekir.
R harfini söylemede sorun yaşayan çocuklar arkadaşları arasında alay konusu da olur. Bu durum çocuğu yeni yetişme yıllarında bir hayli üzer ve ciddi psikolojik sorunlar yaşamasına sebep olmaktadır. Okul yıllarında ise okuma öğrenen çocuk çoğunlukla R harfini başla bir sesle karıştırır. Buda okul yıllarında başarısız olmasına yol açar.

R’leri söyleyememe tedavisi


Dil ve Konuşma Bozuklukları Uzmanı Seda Atilla Şahin, konuşma terapisinde çocuklara doğru dil hareketini yapması öğretildiğini söylemektedir. Doğru dil hareketini yapmayı öğrenen çocuk zamanla daha rahat ve kolay bir şekilde sorunsuz olarak R’leri söyleyebilir. Bu zamana kadar R harfi yerine çıkarmış olduğu başka sesinde farkına varır ve eski hatalarını yapmaması gerektiğinin bilincinde olur.
Konuşma terapisinde çocuklara konuşma egzersizleri hazırlanır. Yoğun olarak uygulanan konuşma egzersizleri çocuğun R’leri daha çabuk sürede öğrenmesini söylemek amacıyla yapılır. Çalışılan egzersizler ev ödevi olarak verilir ve bir sonraki terapiye kadar ailelerinde yardımı ile çocuk her geçen gün kendini geliştirir.
Uzmanlar R’leri söyleyemeyen çocuklara ebeveynlerin yardımcı olmalarını,çocuğa asla kızmamalarını ve terapiye birlikte çalışmalarını önermekteler. Ev terapilerinin düzenli bir şekilde yapılması çocukların terapisinin daha kısa sürmesini sağlayacağı için ebeveynlerin bu konuda bilinçli olmaları istenir.


Çocuklarda ağız kokusu nedenleri

Nefes kokmaları o kadar dayanılmaz ve bireyleri sosyal hayattan uzaklaştıran bir sorun dur ki, bu sorun çoğu kez çocuk yaşlarda başlamakta ve çocuklarda bazen mahcubiyete bazen de sosyo-psikolojik problemlere sebep olmaktadır. Çocukların gelecek hayatlarında bu tür sorunlarla karşılaşmamaları için ebeveynlerin bilinçli olmaları ve çocuklarındaki ağız kokusu problemini bir an evvel ortadan kaldırmanın yolunu aramalıdırlar.


Çocuklarda ağız kokusu nedenleri


Yetişkinlere nispeten çocuklarda da ağız kokuları meydana gelmektedir. Çocuklarda görülen ağız kokularının üç ana sebebi vardır. Bunlar; oral, oral olmayan ve psikolojik sorunlardır. Psikolojik nedenlerle ortaya çıkan ağız kokuları oldukça ağır ve kötüdür. Depresif bir durum içinde olan çocukların hemen hemen hepsinde ağız kokuları görülür.
Oral olan ağız kokuları ise, ağzın kuruluğundan, dişlerdeki sorunlardan, diş eti problemlerindendir. Pek çok kişi tarafından anlaşılmasa da ağız kuruluğu kötü kokuya sebep olur. Buna sebep olan sorun ise ağzın yeteri kadar salya üretememesidir. Ayrıca susuz kalma ve kullanılan bir takım ilaçlarda ağız kuruluğuna neden olduğu için ağzın kokmasına yol açar.
Ağız hijyenine dikkat etmemek dişlerde birçok bakteri oluşumuna yol açar ve bu bakteriler zamanla dişlere zarar vererek, diş sağlığını olumsuz etkiler. Aynı zamanda dilinde arkasına da bakteriler yerleşir. İşte bu tür ağız ve diş sağlığını olumsuz etkileyen, diş eti hastalıklarına yol açan bu sorunlar çocuklarda ağız kokmasının sebepleri arasındadır.
Oral olmayan sebeplere değinecek olursak bunlarda; karaciğer sorunları, sindirim sorunları, diyabetik sorunlar gibi önemli hastalıklardan kaynaklı ağız kokularıdır.


Bebeklere gaz yapan yiyecekler nelerdir?

Hayata yeni gözlerini açmış olan, beslenme ve diğer tüm konularda anneye gereksinim duyan dünya tatlısı masum bebeklerin son derece sıhhatli ve sorunsuz bir yaşam sürdürebilmeleri annelerine vabestedir. Anneler ise bebekleri için her zaman ellerinden gelenin en iyisini yapmaya gönülden istekli oldukları için, en çokta bebeklerinin sıkça rahatsızlık duydukları gaz sancısı için ne yapabileceklerini düşünmekteler. Uzmanların bu konudaki önerileri ise, yediklerine dikkat etmeleri yönündedir


Annenin gebelik döneminde almış olduğunuz gıdalar hem kendi sağlığını hem de bebeğin sağlığını yakından ilgilenir. Aynı durum gebelik sonrasında emziren anne içinde geçerlidir. Emziren annenin yemiş olduğu besinlerden annesini emen bebekte etkilenir. Doğum sonrası annenin beslenmesine çok dikkat etmesi ve bilhassa bebeklerine gaz yapacak olan gıdalardan uzak durması gerekir. Çünkü yeni doğan bir bebeğin ağlamasındaki en büyük neden, gaz sancılarıdır.
Bebekleri en çok zorlayan ve huzursuzluk veren sorun gaz sancıları olduğu için, emziren annelerin gaz yapan besinlerden uzak durmaları önerilir. Anne sütü ile beslenmeyen bebeklerde ise gaz sancısının ortaya çıkma ihtimali iki kattır. Bebeğinizi anne sütü ile değil mamayla besliyorsanız gaz yapan besinleri bebeklerinize yedirmemeye çok dikkat etmelisiniz.

Bebeklere gaz yapan yiyecekler

Emziren anneler kesinlikle kafeinli içeceklerden uzak durmamalılar. Çay, kahve ve kola gibi içecekleri bebeğinizi emzirirken tüketmemelisiniz. Fındık ve fıstık gibi kuruyemişleri tüketmenizde bebeğinize gaz sancısı yapacaktır, bilginize.
Annenin çikolata yemesi bebekte alerjik gaz sorununa yol açar. Ayrıca çikolata bebeğin kusmalarınıda arttırır.
Emziren anne inek sütü tüketmemelidir.
Katkı maddesi içeren yiyeceklerde bebekte gaz problemine neden olur. Sucuk, salam, sosis ve patates cipsi gibi yiyeceklerden uzak durun.


Süt dişi çıkma belirtileri nelerdir?

Dünyaya gözünü açan her sağlıklı bebeği gelişimini tamamlama aşamasında birçok şey bekler ve bu beklenti anne-babalar için oldukça heyecanlı geçer. Süt dişleri de bu beklentiler arasındadır. Çoğu zaman yaşına girmiş olan bir bebeğin ilk doğum günü kutlamasında objektiflere yansıyan birkaç dişi olur. Peki bebeklerin süt dişleri ilk ne zaman çıkar ve süt dişi çıkartırken ne gibi sıkıntılarla karşılaşırlar?


Bir bebeğin ilk süt dişi doğumdan yaklaşık 6 ay sonra ön dişleri görülmeye başlar. Yan, arka, azı ve köpek dişleri ise daha sonraları çıkar. Yan dişler 8. ayda, arka dişler 14. ayda , köpek dişleri 20 ayda ve azı dişleri ise en geç 30. ayda çıkmış olurlar. Genellikle çoğu bebekler altıncı ayda dişlerini çıkarmaya başlar ve tüm dişler otuzuncu ayda tamamlanmış olur. Ancak bazı bebekler için bu süre daha uzun da olabilir.
Süt dişlerini çıkartan her bebek 30. ayda diş çıkarmayı tamamlayacak diye bir kural yoktur. Geç diş çıkartan bebeklerde bulunmakta ve bu bebekler diğerlerine göre 2 ay erken ya da gecikmeli olarak diş çıkarmaya başlarlar.

Süt işi çıkartma belirtileri


Diş çıkartan bebeği türlü sıkıntılar bekler. Dişlerini çıkarma aşamasında olan bir bebekte dişin çıkacağı yerde aşırı kaşınma görülür. Bu yüzdende bebek eline ne geçerse hemen ağzına sokar ve kaşımayı gidermeye çalışır.
Süt dişi çıkarken ortaya çıkan şikayetlerden en ciddisi ise yüksek ateştir. Bebebğin ateşi 39 dereceye kadar yükselir. Yüksek ateşe ishal ve kusma da eşlik eder. Ebeveynlerin bu aşamada çok dikkatli olmaları ve bebekleriyle ciddi anlamda ilgilenmeleri gerekir.
Ön süt dişleri kolay çıktığı için bebeği pek zorlamaz. Köpek ve azı dişleri ise en zor çıkan ve bebekleri oldukça da zorlayan dişlerdir.
Bebekler oldukça sinirli ve uykusuz olur. Dişlerinin verdiği sıkıntıdan dolayı uymakta zorlanırlar ve buda onları oldukça agresif yapar.
Dişin çıkacağı bölge kabarır ve kızarır.
Salya artar, durup dururken ağlamalar başlar, burun akar, yanaklar kızarır ve bebek sürekli kulaklarını çekiştirir.


Hamilelikte diş çekilir mi?

Anne adayları tarafından gebelik dönemlerinde diş çektirmenin bir zararı olup olmadığı merak konusudur. Hamilelikte diş çekilmeli midir, hamilelik döneminde diş tedavisi nasıl olmalıdır, bu soruların cevaplarını makalemizde bulabilirsiniz.
Ağız içi florasının gebelik döneminde değişime uğraması, buna hormonların değişmesi ve kusma gibi problemlerde eşlik ettiğinde diş hastalıklarına karşı anne adayları daha duyarlı hale gelir. Gebelik döneminde diş ve diş eti hastalıklarına karşı çoğu kadın muhakkak diş hekiminin müdahalesine gerek duyar. Gebelik döneminde acil bir durum varsa eğer gebeliğin dönemine bakılmaksızın her türlü diş tedavisi güvenle uygulanmaktadır. Ancak acil olmayan durumlarda hamileliğin ikinci trimesterında tedavi uygulanmalıdır.

Gebelik dönemine diş çektirmek için de 13. hafta ile 28. haftalar arası uygundur. Ancak az öncede söylediğimiz gibi acil durumlarda hemen müdahale edilebilir. Kozmetik uygulamalar için en sağlıklı dönem ise gebelik sonrasıdır.


Altıncı hastalığının belirtileri

Herpes virüsü familyasından olan bir virüsün sebep olmuş olduğu tıptaki adı Roseola İnfantum olan halk arasında da altıncı hastalık olarak bilinen bu rahatsızlık, çocukluk döneminde en geç 3 yaşına kadar geçirilen tehlikeli ve ciddi bir enfeksiyon hastalığıdır. Altıncı hastalık havadan geçen damlalarla henüz 1-2 yaşında olan bağışıklık sistemi çok güçlü olmayan çocuklarda ortaya çıkar.

Altıncı hastalığa yakalanan çocuklarda en geç on gün içinde hastalık belirtilerini göstermeye başlar. Altıncı hastalık ilk olarak yüksek ateşle kendini gösterir. Altıncı hastalığa yakalanan çocuğun ateşi aniden 40 dereceye çıkar. Ateş en geç 4 gün içinde kendiliğinden düşer. Ancak bu esnada ciltte lekelenmeler ve döküntüler başlar. Tıpkı su çiçeğini andıran deri lekeleri gözlenir.
Altıncı hastalığa yakalanan çocuklarda hastalığa bağlı kramplar oluşabilir. Her çocuk en geç 3 yaşına kadar bu hastalığı atlatmış ve hastalığa karşı bağışıklık kazanmış olur.


Altıncı hastalık tedavisi

Roseola İnfantum yani altıncı hastalık kesin olarak bilinmeyen nedenlerden ötürü şiddetli ateş, vücudun çeşitli bölgelerinde deri döküntüleri ve su çiçeğini anımsatan deri üzerinde lekelenmelerle ortaya çıkmaktadır. İlkbahar ve sonbahar altıncı hastalığın en sık rastlandığı mevsimlerdir.

Bulaşıcı bir enfeksiyon olan altıncı hastalık çocuk yaşta çok fazla rastlanılan deri hastalıklarından biridir. Bir ile iki yaş arasındaki çocuklarda ortaya çıkan altıncı hastalık en geç üç yaşına geçirilmiş olur. Havadaki damlacıklar yoluyla bir başkasına bulaşma riski bulunan bu hastalığın kesin bir tedavi yöntemi yoktur.
Altın hastalığın kesin bir tedavi yöntemi olmasa da hekimlerin önerilerini uygulamakta fayda var. Altıncı hastalık geçiren çocukların bol bol istirahat etmesi gerekir. Ateş düşürücü ilaçlarla ateşinin normal seviyeleri düşmesini sağlamak ve çocukları sıvı gıdalarla beslemek ebeveynlerin altıncı hastalık tedavisi için yapması gerekenler arasındadır.


Çocuklarda anemi tedavisi

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Serdar Yılmaz, anemi hastalığının çocuğun vücudundaki kırmızı kan hücrelerinin normalinin altında olması olarak tanımlamakta ve kırmızı kan hücrelerin bir takım yöntemlerle normal seviyeyi dönmesi için mutlak tedavi gerektiğini söylemektedir. Çünkü kırmızı kan hücreleri oksijen taşımakla yükümlü olduklarından çocuğun vücudunda meydana gelme olasılığı yüksek olan demir eksiliğini gidermektedir.

Çocuklarda görülen anemi, mütenevvi belirtilerle ortaya çıkmakta ve testler ile de kanıtlanmaktadır. Çocuklarda tanısı konan aneminin tedavisi için ilaç kullanmanın dışında daha doğal yöntemlerle tedavi edilmesini öneren Dr. Serdar Yılmaz Yılmaz, çocuklarda anemi tedavisi için en etkili ve sağlıklı olan yöntemin de demir ihtiva eden gıdalar olduğunu söylemektedir. Çünkü aneminin geçmesi için kullanılan demir ilaçları çocuklarda mide sorunlarına neden olur.
Demir ilaçlarının kullanımı yerine et, balık, tavuk, kuru üzüm, kuru yeşim, patates, kuru fasulye, bezelye, fıstık ezmesi, mısır gevreği, ekmek ve meyve suları gibi demir bakımından zengin olan gıdalar tercih edilmelidir. Dr. Serdar Yılmaz çocuklarda anemi tedavisi için şunları söyledi: “İlaç çocuklardan uzak tutmalıdır. Uygun beslenme kansızlığı önler. Et, balık, tavuk, kuru üzüm, kuru yeşim, patates, kuru fasulye, bezelye, fıstık ezmesi, mısır gevreği, ekmek demirden zengindir. Ispanak, yumurta sarısı da demir ihtiva eder ancak vücuda hemen emilecek formda değildir. Sütte çok az demir vardır. Çocuğunuz günde 3 bardaktan fazla (750 ml) süt içmemelidir ki, demir içeren yiyecekleri yiyebilsin.”


Çocuklarda hırıltının nedenleri nedir?

Uzmanlar çocuklarda hırıltı nedenleri hakkında bahsederken bunun sebebinin akciğerden kaynaklandığının altını çizdiler. Akciğerin bir bölümün daralması ya da tüm bronşları ilgilendiren bir daralmanın husule gelmesinin çocuklarda hırıltıya yol açtığını, bu sorunlarında mikrobik ya da iltihabi nedenlerden olduğunu dile getirdiler. Bilhassa 6 ay ile 3 yaş arasındaki çocuklarda görülen bronşiolit rahatsızlığı hırıltının temel kaynağıdır.

Üç yaşında olan çocukların yüzde onu bronşiolite yakalanmakta, bunlardan yüzde otuzu da belli bir süre sonra bronşioliti atlatmalarına rağmen tekrar bronşiolit geçirmekteler. Çocuklarda önce nezle ve grip gibi rahatsızlıklar yaşanır ardından da hırıltı meydana gelir. Bronşiolite aynı zamanda astımın ilk bulgularından da olabilir. Bronşiolit ve hırıltının tekrarlaması doğuştan gelen kistik fibrozis, gastroözafageal reflü ya da doğumsal akciğer anormallikleri de olabilir.
Çocuklarda görülen hırıltının bir başka sebepleri de, vasküler halkalar, trakosöfageal fistül, kistik higroma, göğüs duvarı yumuşaklığı, bronşiyal kistler laringeal web, laringeal kist ve vokal kord parezileri olabilir.  Tedavi için tüm olasıklar gözden geçirilmelidir.


Çocuklarda kilo artışının nedenleri nedir?

Tüm dünyada artış gösteren obezite sorunu daha çok çocuk yaşlarda başlıyor ve önlem alınmadığı müddetçe de yetişkinlik döneminde de sürüp gidiyor. Uzmanların yapmış oldukları bir araştırmada yetişkinlerin %70′i obezite sorununu küçüklükten beri yaşıyor. Peki çocukluk döneminde ortaya çıkan bu aşırı kilo artışının sebepleri nelerdir. İşte bu sorunun cevabını Ege Üniversitesi (EÜ) Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları Hemşireliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Çiçek Fadıloğlu’ndan öğreniyoruz.

Dr. Çiçek Fadıloğlu’nun yapmış olduğu yazılı açıklamada obezitenin genetik ve çevresel faktörlerden doğduğunu, yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu ortaya çıktığını söylemektedir. Çocuklarda kilo artışı günümüze kadar çoğu kişi tarafından sağlıklı olduğunun göstergesi olarak anlaşılıyordu ancak ebeveynler obezitenin bu kadar artması nedeniyle çocuklarının almış oldukları kilolardan artık korkar oldular. Anne ve babalar çocuklarındaki kilo artışının sebeplerini öğrenmek için hekimlere danışmaktan geri kalmamalıdır.
Çocuklarda kilo artışı sebepleri arasında obezite sağlık sorunun yanı sıra çocukların sürekli evde oturup hareketten yoksun kalmaları, dengesiz beslenmeleri, annelerin bebeklerini beslerken katı gıdalara erken başlaması ya da metabolik problemler sayılabilir.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder